Last Exit To Brooklyn - Uli Edel

Last Exit To Brooklyn - Uli Edel 

imdb


Bir kitabın, filmin veya herhangi bir sanat eserinin seyirciyi yaralaması pek zor olduğu söylenemez ama kalıcı bir hasar bırakması, istemekle olacak iş değil. Sinema için konuşacak olursak; en ucuz istismar filmlerinden, en büyük Hollywood prodüksiyonlarına; Uzak Doğunun ekstrem yönetmenlerinin sapkın filmlerinden, Avrupa’lı entelektüellerin sanat filmlerine kadar her yere sinmiş, işlemiş bir istek, seyirciyi yaralama isteği. Amaç ister para kırmak olsun, ister fikir beyan etmek isterse de bilinçaltını ortaya dökmek vs. hepsi bir noktada istismar ile birleşiyor. Bazı yönetmenlerin filmlerini amacına ulaştırması için seçtiği en kısa yol iken, bazı yönetmenler her ben sinema yapıyorum diyenin beceremeyeceği özel dile, hatta Pasolini gibi bir yönetmende sanatsal bir dile dönüşüyor.

Ama kolay değil. Seyircinin gözünden girip beyninde yara açmak ekranda ekstrem bir şey gösteren herhangi porno filminin, hatta reality show programlarını bile yaptığı bir şey ama; kalbine ulaşmak, kalbini yaralamak, kalbinde kalıcı hasar bırakmak, nedenini bilmediğimiz bir şekilde film her aklımıza geldiğinde bağrımızda bir rahatsızlık hissettirmek kolay değil. Bunu yapmak için işte o özel dile hem kalem hem de kamera olarak sahip olmak gerekiyor.


İşte bunu yapan özel filmlerden bir Last Exit To Brooklyn. Bu özelliği sağlayan en önemli unsur şüphesiz ki uyarlandığı kitabın yazarı Rupert Selby Jr. Kendisinden uyarlanan bir diğer kalp deşici film olan Requiem For A Dream’in de yazarı… Bu iki filmin de yönetmenlikleri insanı duvardan duvara vuran bir yapıya sahip olsa da, kalbe bıçağı saplayan en önemli öğe hikayenin çıkışı olmayan karamsarlığı, umuttan nasibi almayan yapısı ve gerçekçiliğinde yatıyor.

 

Last Exit To Brookyn ise Requiem For A Dream kadar umutsuz bir film değil. Requiem For A Dream gibi bütün çıkışları kapatmıyor. Bir çıkış bırakıyor. Son bir çıkış… Bu son çıkış Requiem For A Dream kadar umutsuz olmasa da onun kadar acı bir film haline getiriyor Last Exit To Brooklyn’i. Çünkü o son çıkışı gayrete, çabaya, başarıya vs. bağlamıyor. Sadece şansa bağlıyor. Şans eseri o son çıkıştan çıktın, çıktın; çıkamazsan dipte kalmaya mahkumsun. Kurtuluşun yok. Tek yapabileceğin tecavüzden zevk almaya bakmak. Çıkarsan da sadece Brooklyn’e çıkıyorsun. Brooklyn çıkmaktan mutlu oluyorsun. Brooklyn’e çıkmak istemiyor musun? Manhattan çıkışını mı mı arıyorsun? O anda Selby kocaman bir nah çekiyor sana. Manhattan’a çıkış yok diyor, Brooklyn çıkışını da kaçırdın artık diyor, çukurda kalmaya mahkumsun diyor. Çukurda kalanları görünce, kötü fabrikalarında çalışmaya dönen, sevmediği şişman bir kızla evlenmek zorunda kalan karakterlerin hikayesi bir anda mutluluk tablosuna dönüşüveriyor. Manhattan ise eski bir arabanın arka koltuğunda çıkarılmak zorunda kalınan güzel bir elbise oluveriyor. O elbisenin yerini üzeri yağlı bir garson yamağı yeleği alıyor. Manhattan cinsel özgürlüğün doyasıya yaşandığı birkaç gece olarak başlıyor, hayalara indirilen tekme olarak son buluyor. Brooklyn ise kendisini döven biriyle kızını evlendirmek zorunda kalan bir adamın, sevmediği şişman bir kızla evlenmek zorunda kalan bir gencin, kötü bir fabrikada işinin başına döndüğüne sevinen işçilerin mutluluk yuvası haline geliyor. Acı bir mutluluk. Olduğu yeri kabul edenlerin mutluluğu, etmeyenlerin kaçınılmaz çöküşü ile birleşince acılaşıyor. Gözlerden giriyor, beyni yaralıyor, orada kalmıyor kalbe saplanıyor.


Boşa değil bir kitabı direk ekrana taşımakla yapılacak bir şey değil bu. Bu taşıma gerçekçilikten ve tarafsızlıktan öte sıradanlık ve kalemin arkasına sığınmayı getirir. Ama kendi gücünü katan Ulin Edel’in kamerasında tarafsızlık ve gerçekçilik öyle kendini buluyor ki tutuculukla yorumlanabilecek birçok noktada insanın çenesini kapatıveriyor. Anlatılanlar o kadar gerçek, o kadar hayattan bir dille yansıtılıyor ki insan o yok oluşun içinde de çıkışın içinde de kendini görüyor ve ikisinden de acı duyuyor. En büyük istismarı da burada yapıyor aslında. Seyircinin yüzüne ayna tutuyor. Seyirci duyduğu rahatsızlıktan kimseyi sorumlu tutamıyor. Aynayı dört bir yana tutup sanatların en büyüğünü yapmak kolay da, bunu kamerayla, kalemle yapmak? Ulaşmaya çalışılan eğer bu ise bu istismar değil gibi görünen ama öyle olan film istismar sinemasının doruk noktalarından biridir. 

2 Mart 2009 Pazartesi

2 Comments:

Adsız said...

"sevmediği şişman kız " tabiri çok da başarılı olmamış bence!

birincisi şişman kızlar zaten iğrenç olur sevilemez gibi bir anlam çıkartılıyor buradan

ikincisi de kızla evlenmek zorunda kalmasının sebebi kızı hamile bırakması, ufak bir detay :)

Mehmet Okan said...

Ancak filmde şişman kız vurgusu önemli. Çünkü şekilci bir görüşe yönelik anlatıyor derdini. Yazıda da değindim, Edel'in bakış açısının tutuculukla suçlanabilecek yönleri mevcut ama tarafsızlık ve gerçekçiliği insanın ağzını kapatıyor, çünkü derdi yorum yapmaktan çok var olanın altını çizmek. Hem Edel hem de Selby Jr.'ın karakterin şişman kızı kabul etmesi ve mutlu olmasına yönelik vurgusu ayrımcı ama bir o kadar da gerçekçi. Çünkü Şişmanların estetik olmamasına yönelik yargılar ve sevilmesinin küçümsenmesi bu dünyanın gerçeği.

 
Sinema Dedigin... - Wordpress Themes is proudly powered by WordPress and themed by Mukkamu Templates Novo Blogger